Haber

Doç. Dr. Orallı: Türkiye-Rusya-Çin-İran dörtlüsü önümüzdeki dönemin en etkili gücü

Ortadoğu’da tansiyon iyice yükselirken dünya İsrail’in Lübnan’a saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Burada İran’ın İsrail’e cevabı ise merak konusu oldu.

İşte bu cevap 1 Ekim gecesi geldi. İran İsrail’i hedef aldı ve 200 füze fırlattı. İran’ın bu hamlesinden sonra Netanyahu’dan “İran bunun bedelini ödeyecek” açıklaması geldi. Erdoğan ise “İsrail, Lübnan’dan sonra gözünü topraklarımıza dikecek.” dedi.

ABD’nin kilometrelerce öteden Ortadoğu’ya müdahalesi ise tartışmaları beraberinde getiriyor. Dış Politika Uzmanı Doç. Dr. Levent Ersin Orallı İsmet Özçelik’le Ankara Farkı programına konuk olarak tüm bu gelişmeleri değerlendirdi.

‘ŞİÖ ve BRICS geleceğin müjdecisi’

Batı dünyasının ittifaklarını ‘kirli ortaklıklar’ olarak niteleyen Doç. Dr. Orallı, geleceğin ŞİÖ ve BRICS’te olduğunu söyledi. Orallı, şunları kaydetti:

“Ben düzenin değiştiğini, Rusya’nın ve Çin’in Şanghay yapılanmasının, BRICS yapılanmasının bölgede önemli bir müjdeci olduğu kanaatindeyim. Yani artık bir alternatif var. Artık Batı dünyasının ittifak çalışmalarının, kirli ortaklıklarının, yıllardır kapıda bekletildiğimiz süreçlerin bir alternatifi var. Şimdi biz o büyük gemimizi yavaş yavaş çeviriyoruz. Kolay olmuyor, bunu görüyoruz. Ama Türkiye çok yönlü, çok boyutlu, insancıl mahiyette duyarlılıklara sahip dış politikasında önemli bir dönüşüm geçiriyor. Bir paradigma değişikliği, bir kırılma demiyorum. Ama yumurtaların aynı sepette toplanmamasına ilişkin büyük bir uyanış var ve bu İran açısından da çok kıymetli. Ben Türkiye-İran ilişkilerinin yakın zamanda önemli bir mesafe alacağını düşünüyorum. Çin, Rusya, Türkiye, İran dörtlüsünün yepyeni bir kutup olarak dünyanın tamamına bir alternatif sunabileceğini düşünüyorum. Bu hepimiz açısından da oldukça kıymetlidir.”

‘ABD bölgemizden gitmeli’

ABD’nin binlerce mil öteden Ortadoğu’da karışıklık çıkarmayı amaçladığını dile getiren Orallı, “ABD’nin bu bölgede işi yok. Binlerce mil ileriden burayı artık siz bir sınır karakolu gibi kullanamazsınız. Doğu dünyasının en önemli parçalarından bir tanesi Mısır’ı 1879’da kent devlet sürecinde ardından darbelerle büyük oranda ehlileştirdiğine dair kanaat geliştirmiş olabilirsiniz. Ama bu konu bir İran için olmaz, Türkiye için olmaz. Bölgede sizin uzun yıllardan beri fitne, fesat ile bu bölgeyi karıştırmak için yapmış olduğunuz tüm girişimlere rağmen diyalog kapılarını hiç kapatmamış bu iki devlet arasında bu oyunu oynayamaz, bu tezgâh tutmaz” dedi.

‘Türkiye-İran hasım değil’

Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmeye çalışanlara karşı yüzlerce yıldır korunan sınırlara dikkat çeken Doç. Dr. Orallı, “Türkiye ile İran’ın 400 yıldır delinmeyen, esnemeyen sınırları var. Türkiye’nin İran’a, İran’ın Türkiye’ye doğru büyüme tezi yok. Türkiye ve İran hasım değildir, husumetleri yoktur. Bu bölgede barışın ve istikrarın temel bozucuları PKK, PYD, YPG’dir. Bu oyunu kuran ABD’dir. Bütün bunlarla mücadele için bölgesel bir ittifakın şart olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.

‘Bahanelerin arkasına sığınıyorlar’

İsrail’in ‘terör örgütleri ile mücadele’ söyleminin gerçeği yansıtmadığını ifade eden Doç. Dr. Orallı, şunları kaydetti:

“İsrail’in uluslararası terör örgütü olarak adlandırdığı yapılarla sözde kavgasının aslında gerçeği yansıtmadığına dair tarihsel bir sürü örnek var. Örneğin, şu anda Gazze’yi bombalarken HAMAS’ın bir terör örgütü olduğunu ve terörle mücadele ettiklerini iddia eden bir Batı dünyası var. Ancak HAMAS bundan 17-18 sene önce seçimleri kazanırken bir terör örgütü değildi. Yeri geldiği zaman başbakanlık koltuğuna Haniye oturduğunda bir terör örgütü değildi. Hatta Filistin’in demokratikleşmesi Batı dünyası tarafından ayakta alkışlanıyordu. Diyelim ki sonradan terör yuvalanması oldu kendilerince. Peki soruyorum; Batı Şeria’da HAMAS mı var? Ya da Hizbullah üzerinden konuşalım; 1978’de siz Lübnan’ı işgal ettiğinizde Hizbullah var mıydı? Yoktu. 1982’de Sabra ve Şatilla katliamlarında 2 bin tane çocuğu, kadını katlettiğinizde Hizbullah var mıydı? Yoktu. Hizbullah’ın ve HAMAS’ın varlık sebebi işgal altındaki topraklarda otorite boşluğunun dolmasıydı. Dolayısıyla ne Hizbullah ne HAMAS bunlar bahane.”

‘İsrail’in hedefinde Türkiye var’

Doç. Dr. Orallı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İsrail, Lübnan’dan sonra gözünü topraklarımıza dikecek” açıklamasına vurgu yaparak Türkiye’nin ‘hedef tahtasında’ olduğunu söyledi. Orallı, sözlerine şöyle devam etti:

“Suriye iç savaşını siz çıkarttınız. Otorite boşluğu yarattınız, devletlerin birbirine düşmesine sebep oldunuz. Bazı devletler de oyuna geldi. Bu oyunu okuyamadıkları için Suriye bugün bir bataklığa döndü. Peki, Suriye’den sonra kim var? Hatay’a kaç km var? 60 km kaldı Türkiye’ye. Hatay’ın dibinde İsrail’in savaş uçakları uçmaya, bombaları yağmaya devam ediyor. Eğer o teo-politik anlamda sahtekâr, politik söylemlerle yaydıkları inanç silsilesinde Arz-ı Mev’ud’a ulaşmak diye bir hedef varsa çok açık bir şekilde Türkiye’nin güneyi, güneydoğusu hedef tahtasındadır. Nerdeyse Kayseri’ye kadar gelen bir alanda İsrail’in hedefleri, emelleri vardır. Biz hedefiz. Tüm terör yapılanmaları zaten Türkiye’yi hedef tahtasına koymuş vaziyette. Bunların tamamının da ABD ya da İsrail destekli olmadığını kim iddia edebilir? O bakımdan Sayın Cumhurbaşkanımızın söylemini kıymetli buluyorum. Uyanık davranmamız gerektiğini düşünüyorum. Bazı düşünürlerin, bilim insanlarının, yazarların dediği gibi ‘Türkiye hedef değildir’ demek o kadar gülünç geliyor ki. Bu terör yapılanması silahını, parasal desteğini kimden alıyor? Netanyahu alçağının oğlunun yayınladığı haritalar, burada bir teröristan yapılanmasının kurulması için yaydığı propagandalar bunlar bile insanların gözünü açamadı mı hala diye merak etmiyor değilim.”

‘İsrail fetih politikası izliyor’

İsrail’in uluslararası hukuku tanımayarak dünyayı Ortaçağ karanlığına sürüklediğini dile getiren Doç. Dr. Orallı, İsrail’in ‘fetih’ politikasına karşı bir an önce sert önlemlerin alınması gerektiğini söyledi. Orallı, şöyle konuştu:

“İsrail uluslararası hukuka ve siyasete yepyeni bir tanıtım getirdi. Biz 19. yüzyılda bunu unutmuştuk. Önce işgal dedik, sonra ilhak dedik ama baktık ki fetih süreci gerçekleşmeye başladı. Sahibi olmadığını iddia ettiği bütün toprakları başta Gazze, Batı Şeria, Lübnan’ın güney kesimi olmak üzere fetih şeklinde bizi Ortaçağ karanlığına sürükleyecek bir algı yaratıyor. Hukuk tanımıyor, uluslararası siyaset tanımıyor, dış politikaya dair savaşın dahi bir kuralları olduğu manzumesini unutuyor ya da hiçe sayıyor ve yeni bir dünya düzeni yaratmaya gayret ediyor. İşte bunun adı fetihtir. Dolayısıyla bu sürece dair konu Hizbullah’ın, İran’ın, HAMAS’ın konusu değildir. Netanyahu ve İsrail bütün dünyanın, bütün insanlığın düşmanıdır. Bu kararın çok seri şekilde bazı bölgesel örgütler ya da küresel çaplı şemsiye örgütler tarafından alınması, gerçeğin görülmesi ve bir an evvel İsrail’in bu fetih politikasına ‘dur’ denilecek tedbirlerin alınması gerekir. Bu tedbirlerin çok açık bir şekilde diplomatik bir söylemle değil, siyasete dair barışçıl bir hava ile değil, zor kullanarak, güç kullanarak, BM antlaşmasının 7. bölümü ve devamında kuvvet kullanma yeterliliğini ortaya koyarak anlamlı hale getirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Suriye de, Irak da, İran’ın özellikle Batı bölümü, Türkiye de hedeftir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu